22 Aralık 2010 Çarşamba

Emzirme Reformu Sobesi

Sobe yazmaya pek fırsatım olmuyor genelde.Ama konu emzirme, anne sütü olunca cevaplamadan geçemedim.
(1) Türkiye’de ilk altı ay sadece anne sütü alan bebeklerin oranı sizce yüzde kaç?
- Bu soruya cevabım en az yüzde 50'dir olacaktı ki Blogcuanne'nin yazısında yüzde 1,3 olduğunu okudum. Yani her yüz bebekten 2'si bile ilk 6 ayında anne sütü alamıyor.Emzirme Reformuna ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğunu bu rakam gösteriyor zaten.
(2) Siz bebeğinizi ne kadar süre anne sütü ile beslediniz?
Kızımı ilk 6 ay sadece anne sütüyle besledim.Şu anda 34.5 aylık ve hala emziriyorum.
(3) Kaç ay doğum izni kullandınız?
Doğumdan önceki 3 haftaya kadar çalışabileceğime dair doktorumdan rapor aldığım için, doğum öncesi iznimden 5 haftayı da aktarınca doğum sonrasında 13 hafta doğum izni kullanabildim.Ücretsiz izin kullanabilmek gibi bir lüksüm olmadığı için yıllık iznimi ve aldığım heyet raporlarını (keşke bu raporları olmama gerek kalmasaydı) ekleyince bebeğim 6.5 aylıkken işe başladım.
(4) Yasal süt izninizi kullanabildiniz mi?
Kızım 1 yaşına gelinceye kadar, işten erken çıkmak şeklinde 1.5 saat süt iznimi kullandım.
(5) Emzirdiğiniz ya da süt iznini kullandığınız için iş yerinde mobbing (tepki, işi bırakmanız için baskı) ile karşılaştınız mı?
Kamuda çalışıyorum ve süt izni kullanma konusunda herhangi bir olumsuz tepki almadım. Ama süt iznimi kullanmak için erken çıktığımda birlikte çalıştığım erkek arkadaşlarımın çok mutlu olmadıklarını hissediyordum.
(6) Bebeğinizi toplum içinde, dışarıda emzirmeniz gerektiğinde sıkıntı yaşadınız mı?
Bu konuda çok büyük bir sıkıntı yaşadığımı söyleyemem.Bebeğimi rahat emzirebilmem için dışarıda tanımadığım insanlar bile yardımcı olmaya çalıştılar.Sadece (özellikle) haftasonlarında AVM'lerde bebek bakım odalarının sayıca azlığı yüzünden, sıra beklememiz ya da birkaç anne aynı anda odayı kullanmak zorunda kaldığımız oldu.Bu konuda sık gittiğim yerlere hem yazılı hem sözlü tepkimi belirttim.
(7) Emzirme konusunda desteğe ihtiyacınız oldu mu? Gerek emzirme danışmanlığı, gerekse psikolojik olarak yeterince destek bulabildiniz mi?
Doğum öncesinde ve özellikle sonrasında hastanede ilk 2 günümüzde hemşirelerin, emzirme danışmanlarının eğitimi dışında başka bir desteğe ihtiyacım olmadı.Sezeryanla bebeğimi dünyaya getirdim ve ilk saatlerden itibaren bebeğimi emzirdim.Teoride ne kadar iyi bildiğinizi düşünsenizde bebeğinizi kucağınıza alıp emzirmek bambaşka bir tecrübe.Ben de doğru bir şekilde emzirmeyi öğrenene kadar, bir süre göğüs uçlarımda sıkıntı yaşadım.Ama çok uzun sürmedi.
(8) Emzirdiğiniz süre boyunca etraftan “sütün yetmiyor, mama ver, bu çocuk meme emmek için çok büyük” şeklinde baskı gördünüz mü?
Emzirdiğim sürece sütümün olmaması gibi bir sorun yaşamadım.Bu yüzden mama vermem gerektiği gibi bir tavsiyeyle hiç karşılaşmadım.Ama özellikle kızım yaşını geçtikten sonra emzirdiğime tanık olanlardan -artık emzirmemem- gerektiğine dair çok baskı gördüm.Ne yazık ki 1 yaşından sonra emzirilmemesi gerektiği, hiçbir faydası olmadığı gibi çok yanlış bir düşünce hakim çoğunlukta.Tabii ki bütün dışseslere kulağımı tıkadım ve 34.5 aydır kızımı emziriyorum.
(9) Emzirme Reformu’nu biliyor musunuz? Sizce Emzirme Reformu neden gerekli?
Emzirme Reformu gerekli.Bir bebeğin en birincil ve doğal hakkı anne sütü alabilmesi.Annenin özellikle ilk 6 ay ama bebeği 2 yaşına gelen kadar da mutlaka bu konuda desteklenmesi gerekiyor.
(10) Emzirme Reformu’nu web sitesinde desteklediniz mi? Destek olmak için http://emzirmereformu.com/adresindeki formu doldurmanız yeterli.
Tabii ki bütün kalbimle destekledim.
Okuyan herkesi sobeliyorum.Paylaşalım,sesimizi çıkaralım.Umarım bir farkındalık yaratabiliriz.

24 Kasım 2010 Çarşamba

5N, 1K Dönemi

Geç konuştuğu için üzüldüğüm bülbülüm bir şakımaya başladı ki susturabilene aşkolsun.Tabii hayatımızda 5N,1K dönemi başladı.Sorular hiç bitmiyor, baştan savma cevaplar kesinlikle tatmin etmiyor.
Zey-Bunu kim almışşşş anneeeee?
Nes-Ben aldım canım...
Zey-Yeeedeeeen aldın anneeeee?
Nes-Mağazadan aldım tatlım...
Zey-Maaaaza yeeeeede anneeee?
Nes-Cepa'da annecim....
Zey-Cepa yeeeedeeee anneeee?
Nes-Yandı bitti kül oldu,küllerini inek yedi,inek dağa kaçtı
Zey-Hımmmm
Zey-Bunu sen mi aldın anneeeee?Niye aldın anneeeeee?Ne zaman aldın anneeeee?

Artık kreşe giden çocuğu olan bir anne olarak "Öğretmenler Günü Hediyesi" telaşını yaşadım bu sene:) Bu tarz günleri çok sevmesem de; anneannemizin el emeği,göz nuru ufak bir hediye verdik Zeynep'in ilk öğretmenine.Yanında kızımın el emeği çiçeği...

5 Kasım 2010 Cuma

3'e 3 kala...

Bir aydan fazla olmuş yine...Tembellik çökmüş üzerime.Aslında sık sık yazmalı,notlar almalı,unutmamalı.Zeynep 3 yaşında dememize 3 ay kaldı.Çocuk sahibi olunca daha bir hızla geçiyor günler...3 günlük,3 haftalık,3 aylık derken 3. yaşgününü nasıl kutlasak diye düşünüyorum.
Kreşe başlayalı 2 ay olacak neredeyse.Bu süre içinden biraz iş biraz tatil, 1 haftalık Antalya kaçamağımız oldu.Dönüşte çok zor oldu alışması.Hatta ilk günlerden daha da zor...
Her sabah değişmeyen cümleleri:
-Üstünü giy hayır anneeeeee (beni giyinmiş,hazırlanmış görünce)
-Bugün tatilllllllllll (yataktan kalkmamak için nazlanırken)
-Anneannem gelsin, bana baksın
-Aaaaaaa, kreş papalı (en yakın mesafede oturmamıza rağmen,en geç biz gidince kimse olmuyor girişte)
-Akşam gel anne, toşa toşa gelllllll (vedalaşırken,en az 10 defa)
Bu en son cümle beni mahvediyor. Akşam gelmeyeceğimden korkuyor,defalarca soruyor,emin olmak istiyor.Normal bir korku mu?Uzun zamandır babasını görmediği için, benim de gidip dönmeyeceğimi mi düşünüyor?Bazı sorulara cevap bulamadığımda,zorlandığımda mutlaka bir uzmana danışıyorum.Bunu da acilen danışmalı..
Sınıflarında gözlem yapabilmek için bir cam var.Sık sık izliyorum oradan.Ne kadar mızmızlanarak,ağlayarak girse de 5 dakika bile sürmüyor.Arkadaşlarıyla çok eğleniyor,faaliyetlere keyifle katılıyor.Dil gelişimi çok hızlandı.Çok uzun sürmese de kendi kendine oyun oynuyor.Oyunlarında çoğunlukla kreş hayatını canlandırıyor, ben de izliyorum çaktırmadan, bana ayna tutuyor bu oyunu...
2 ay öncesine kadar ben varsam emerek, yoksam da anneannesi tarafından ayakta sallanarak uyuyordu ve en çok endişelendiğim konulardan biri kreşte nasıl uyuyacağıydı.Artık evde de yatıp uyuyor, sallanmak istemiyor:)Tek şart ben yanında yatacağım, sarılacağız birbirimize sıkı sıkı.
Galiba emzirme hikayemizin sonuna yaklaştık.Sütüm yok denecek kadar azaldı.Süt arttırıcı birşeyler denesem mi? (şakaydı:)
Kendi kendine iç çamaşırları,çorapları dahil üstünü giyinebiliyor...biraz uzun sürüyor tabii,ama o kadar keyifle yapıyor ve başarınca öyle mutlu oluyor ki,o süreyi beklemeye değiyor.
Ve son olarak......Kurduğu cümlenin sonuna -hayır ekleyerek o cümleyi olumsuz yapmış oluyor.
-Sütümü iç HAYIRRR (sütümü içmeyeceğim)
-kreşe git HAYIRRRR (kreşe gitmeyeceğim)
-sen git HAYIRRR (sen gitme)

24 Eylül 2010 Cuma

Zeynep kreşte...

Hayatımızda yepyeni bir dönem başladı.Zeynep kreşe başladı ve nasıl olduğunu anlamadan iki haftayı geçirdik.Artık sabahları birlikte evden çıkıp,elele, gölge kapmaca oynayarak kreşe gidiyoruz.Beni öpücüklere boğarak uğurluyor,akşam biraz naz yaparak ama yine öpücüklerle sevinçle karşılıyor:)
İlk hafta sabah bırakıp öğlen aldım.Özellikle ilk iki gün kolay değildi.Sınıfa birlikte girdik,kucağımda oturdu,kısa süre için bile olsa çıkmama izin vermedi.Üçüncü günden itibaren öğretmen bizi almadı,sınıfın kapısında bıraktık.Sabah kalktığı andan itibaren ağladı ve zorla gitti öğretmenin kucağına.Gözlem camından sınıfa girdiğinde ağlamasının sadece 5 dk. sürdüğünü,keyifle oyuna karıştığını görünce biraz rahatlayarak çıksam da ilk hafta moralim çok bozuldu,hiç alışamayacağını düşündüm.
Araya haftasonu tatili girince ikinci haftaya biraz tedirgin başladım.İkinci hafta kreşte kalma süreleri uzadı.Öğlen uykusundan kalkıp ikindi kahvaltısını yaptıktan sonra 4'te aldım.Ama Zeynep beni çok şaşırtarak,ilk haftayla hiç ilgisi olmayan bir uyum gösterdi.Sabah keyifle gitti,gün içinde yaptığım görüşmelerde gayet iyi olduğu haberlerini aldım.Aslında Zeynep girdiği her ortamı önce uzun uzun gözlemleyen,güven duyunca kendiliğinden katılan bir çocuktur.Kreş için de böyle bir süreç olacağını biliyordum ama o güveni duyup alışma sürecini biraz daha geç bekliyordum. Yine de dinlediğim kreş hikayelerinden sonra önümüzdeki günler için sürprizlere hazırlıklıyım:)
Zeynep'in kreşe başlamasıyla birlikte, haftaiçi anneannede,haftasonu evimizde geçen göçebe hayatımızda sona erdi.Artık anne-kız birbirimizi sonsuz severek,güvenerek,destek olarak iki kişilik yepyeni bir hayata başladık.Mutlu ama en çok huzurlu...

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Geri Sayım Başladı!

Cuma günü Zeynep'in çalıştığım kurumun kreşine kabul edildiğine dair yazıyı aldım. 13 Eylül'de başlıyor/uz. Heyecanlıyım, mutluyum, itiraf edeyim biraz korkuyorum... Mideme kelebeklerin en kocamanından biri yerleşti, kanatlarını çırpıp duruyor.
Çalıştığım kurumun kreşine başlayacağı için asansörde, yemekte, odalarda kim kreşle ilgili birşey anlatsa kulağım orada...Özel kreşlere göre pekçok artıları olsa da endişelendiğim konular var. Önyargılar oluşturmamaya, kendimi şartlandırmamaya çalışıyorum. Bu arada yavaş yavaş kızımı hazırlıyorum. Beni en rahatlatan işyerime 5 dakika evimize ise sadece 2 dakikalık bir mesafede olması...Geri sayıma başladık!
Bu arada Zeynep'in yüzü tamamen iyileşti. Beklediğimden çok daha çabuk hemde:) İz kalmadı, geçti, bitti. Ama blogumuzu her açtığımda yaralı halini görmek canımı acıtıyordu. Ben de komik bir resmini buldum. Teyzesinin postişleriyle Zeyno :)

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Bir Yaralı Kuş

Zeynep dün akşam neredeyse tamamı çimle kaplı bahçenin yürüyüş için yapılan beton yolunda, sadece 1 metre kadar uzağımdayken, nasıl olduğunu hala anlayamadığım bir şekilde, yüzünün üzerine neredeyse uçarak düştü. İlk yapabildiğim kucağıma alıp sakinleştirmeye çalışırken ağzında ve burnunda kan olup olmadığına bakmak oldu. Neyse ki yoktu. Elini yüzünü yıkamak için lavaboya götürünce,ışık altında farkedebildim yüzünde ki sıyrıkları...Belli ki çok canı yandı,çok ağladı. Belli etmesem, soğukkanlı olmaya çalışsam da çok korktum.
Biliyorum düşe kalka, yaralarla berelerle büyür çocuk.Ama onların canları bir yanınca bizim canımız bin yanıyor.Yüzünde ki sıyrıklar birkaç haftaya geçecek, iyileşecek. Ben dün yaşadığım o birkaç dakikayı unutabilecekmiyim, hiç sanmıyorum...
Sabah aynada kendini görünce üzülür, ağlarsa diye tedirgindim. "-Anne men pepeee ooduuum." deyip gülünce haline, rahatladım:)
Bununla geçmiş olsun bize...Allah yavrularımızı beterinden saklasın!

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Yaş 2,5

Kızım, boncuk gözlü prensesim...
Sen bir yarım yıl daha kattın yaşına, ben de anneliğime...Birer yıl arayla fotoğraflarını seçmeye çalışırken binlercesinin arasında, bir defa daha farkettim anne olmanın dünyanın en büyük mucizesine tanıklık etmek demek olduğunu...
Sana en çok "bebeğim" diye hitap ediyorum ve unuttuğum da "bebeeemm" diye hatırlatıyorsun ya, bebeğimi ilk gördüğüm o muhteşem anı son dakikama kadar unutamam.

Güzel yüzün hep gülsün, sağlıklı ol...Bana yeter!
2.5 yaşın kutlu olsun bebeğim...

Not: Resimler 2008,2009 ve 2010'un Ağustos ayınından...İlhamı veren ve sayesinde oturmuşken 2,5 yıllık fotoğraf arşivini gezdiğim Emine'ye teşekkürler :)

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Tatil (mi) yaptık (?)

Ankara'da ki koşuşturmaya kısacık da olsa bir ara verelim dedik, anne-kız başbaşa tatil yaptık. Daha doğrusu kız tatil yaptı...Anne çocuk havuzunda, dizlerine kadar suyun içinde ıslanmakla yetindi.(Zeynep'ten önce en sevmediğim görüntüydü çocuk havuzlarında koca koca adamlar,kadınlar:)
Günlerimiz uyku ve yemek dışında neredeyse havuzda geçti. Zeyno'nun yakın zamanda geçirdiği idrar yolu enfeksiyonu yüzünden çok tedirgindim ama çok şükür hiçbir hastalık kapmadan geldik. Otelin havuzların temizliği ve bakımı konusunda gösterdiği özen daha rahat olmamı sağladı. Denize Zeynep'i zor ikna ederek sayılı gittik. Hanımefendinin oynamak için bile olsa kuma tahammülü yok hala, deniz de çok dalgalı olunca tercihimiz mecburen havuz oldu.
Bir hafta boyunca pilav ve dondurmayla beslenmek Zeyno için artık bir tatil geleneği.Her öğünde çeşit çeşit alternatife rağmen, neredeyse sadece ekmek,pilav ve dondurma yedi.Yemek süremiz ortalama 7-8 dakika olmasına rağmen, kızımın aksine açık büfede bulunan herşeyin tadına bakmayı becererek rekor kırdım:)
Otelde bulunan mini luna-park'a her akşam gittik ve ufak çapta bir servet yatırdık. Özellikle kendi etrafında dönüp duran fincanlara defalarca, hiç sıkılmadan bindi, "anne ben çay oldum" diyerek...
Akşamları saat 9'dan sonra benim biten pilime,gözümden akan uykuya rağmen, animasyonların izleyicisi olduk. Otelin animasyonları özellikle çok iyiydi. Zeynep'te tiyatro,bale,dans...hepsine bayılır, bütün showları izledi.

Puseti yanımıza almadığımıza çok çok pişman oldum.Otel çok büyük bir arazi üzerine kurulu, Zeyno'da sürekli kucak isteyince olan benim belime oldu. Münire'yi ve annemin aldığı tüyler ürperten sarı lame çantayı ise yanımıza aldığımıza çok çok pişman oldum. Ne yapıp edip onları bavuldan çıkarmalıydım. Heryere bizimle geldiler, yorgun düşen Zeynep'le birlikte bir de onları taşımak zorunda kaldım.

Geçen sene otobüsle yolculuk yapınca sütten ağzım yanmıştı.Bu sene akıllılık edip uçak biletlerimizi önceden almıştım.Hatta önce uçak biletlerini aldım, sonra kalacak yer aramaya başladım:) Neyse ki sezon ortasında yer bulduk biletleri yakmadan...Neredeydiniz diye merak eden olursa, buradaydık.

Benim için alışılmışın dışında bir tatil oldu. Çocukla zor, bir de yalnız olunca daha da zor...Çok çok yorulduğumu itiraf edeyim. Ama kuzumun mutluluğunu, gözlerindeki pırıltıyı görmek bütün yorgunluklara değer.

18 Haziran 2010 Cuma

Mönene

Herşey Aslıhan Teyzesinin 2. doğumgünü hediyelerinden biri olarak Baby Alive serisinden bir bebek alıp getirmesiyle başladı. O güne kadar konuşan,hoplayan,zıplayan,gülen,ağlayan,mama yiyen,kaka yapan,yapmayan,barbie-marbie...hiçbir bebeğe en ufacık bir ilgi göstermeyen Zeynep,tek özelliği biberonu ağzına koyunca ayaklarını oynatmak olan bu ufacık tefecik bebekle ilginç bir bağ kurdu. Adını da hiç tartışmasız kendisi koydu; Mönene...Annemin komşusu,dostu Münire Teyzemizi Zeynoş o kadar çok seviyor ki,başka hiçbir ismi kabul etmedi. Geldiği günden beri Münire evimizin,çantamızın demirbaşı. Onsuz ne tiyatroya,ne parka,ne gezmeye,ne doktora gidiyoruz. Bizden anneme,annemden bize taşınıp duruyor. Unutulmayacaklar listesinde daima birinci sırada. Kapıdan çıkarken aklına gelmese bile,alakasız bir yerde tutturursa Mönene diye,geri dönüp almaktan başka çaremiz yok. Komşular,bakkal,lojmanımızın servis şoförü...herkes tanıyor. Zorla yemek yediriyor,ağzını oluşturan küçücük deliğe ekmekleri,makarnaları sokuyor. Altını değiştiriyor,yıkıyor.Bisiklete,pusetine koyup gezdiriyor.Yatağı Zeynep,Münire ve ben paylaşıyoruz. Arkadaşlarıyla birlikteyken hiçbir oyuncağını sakınmasa da Münire vazgeçmezi, dokunulmazı...

15 Haziran 2010 Salı

ASLIHAN'a...

Click to play this Smilebox greeting: ASLIHAN'a
Create your own greeting - Powered by Smilebox
A greeting by Smilebox

9 Haziran 2010 Çarşamba

Bize YAZ geldi :)

Neredeyse Haziranı yarıladık ama gökyüzünde kara bulutlar, yağdı yağacak hava, ceviz büyüklüğünde dolular...Çantamızdan hala çıkamayan şemsiye, montlar...Bunlara inat benim güneşim pırıl pırıl parlıyor yanımda, bize yaz çoktannn geldi.Aslında 28 aydır bana hep yaz!
Hırkalar, montlar, paltolar, botlarla birlikte bize ağırlık eden ne varsa kaldırdık, çıkardık hayatımızdan. Aldığım ama bir türlü hayata geçiremediğim kararları uygulamaya başladım. Zeynep'te kendi kararlarıyla eşlik etti bu sürece, bezini çıkardı attı. O uzun zamandır hazırmış, ben değilmişim meğerse. Hala işaret diliyle ve tek tük kelimelerle konuştuğu için -abi, kırt kırt dedi saçlarını gösterip, gittik kestirdik kısacık. Bunalmış, rahat etti kuzum.
Anneannesi, dedesi, teyzeleriyle zaten şenlik havasında geçerken günlerimiz, Almanya'dan gelen Nurten Teyzemiz ve Nalan'la iyice şenlendik. Biraz şımardı Zeynep tabii ki, hiç yapmadığı şeyleri yapar oldu, zaten geç olan uyku saati biraz daha kaydı. Bu değişikliklerin geçici olduğunu bildiğimden gereksiz streslere girmedim bu sefer. Ne kadar keyifli olduğunu görüp, tadını çıkardım neşesinin.
28 aydır benim güneşim parlıyor...28 aydır, hiç olmadığı kadar güçlü, enerji dolu, içi içine sığmaz bir Neslihan var. Sayende kızım!

3 Haziran 2010 Perşembe

Hande Mezun Oldu :)

Click to play this Smilebox greeting: HANDE MEZUN OLDU :)
Create your own greeting - Powered by Smilebox
This greeting generated with Smilebox


Zeynep'in birtanecik -Ade Teyzesi, ailemizin minik kuşu Hande'miz, bütün zorlukların üstesinden gelip Felsefe Grubu Öğretmenliği Bölümünden mezun oldu.Özellikle son iki senedir biz haftanın nerdeyse 5 gününü annemlerde geçirince,okulda-kütüphanelerde-bizim evde bir yandan okul derslerini çalışıp, diğer yandan KPSS'ye hazırlandı.İnşallah emeğinin karşılığında sınavdan da iyi bir sonuç alır ve ataması yapılır, ülkemin eğitim ordusuna bütün enerjisi,iyi niyeti,hedefleriyle katılır. Geçen hafta Gazi Üniversitesi'nde yapılan mezuniyet töreninde heyecanlandık, sevindik ama en çok gururlandık!!!

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Nerelerdeydik...

Bir aydan fazla olmuş bloğa yazmayalı...Ufak tefek soğuk algınlıkları dışında hastalığını bilmediğimiz Zeynep, en yoğun hastane ziyaretlerini yaptı bu son bir ayda...Arka arkaya çocuk acille, serumla, iğnelerle, damar yolu açmayla, tahlillerle, nefrolojiyle, endokrinolojiyle tanıştı/k. Nisan ayının son salı akşamı işten döndüğümde, Zeyno'nun üstünü değiştiriyordu annem. Arka arkaya iki defa kusmuş. Bebeklik kusmalarını saymazsak, ilk defa başımıza geliyordu. Üşüttü herhalde ya da birşey dokundu diye geçmesini beklerken, saatler ilerledikçe şiddetlendi, içtiği bir yudum su bile midesinde durmamaya başlayınca, kuzum iyice halsizleşince, bir de ateşi 39'u bulunca soluğu acilde aldık. Zar zor verdiğimiz idrar ve kan tahlilleri temiz çıkınca, benim de aklımdan geçen olasılığı doktordan duyduk; "rota virüsü enfeksiyonu olabilir". Bu tanının konulması sadece dışkıda yapılan bir testle mümkünmüş. Zar zor iki günün sonunda yaptı kakasını ve tahmin ettiğimiz teşhis konuldu. Zeynep'e rota virüsü aşısı yaptırmamıştım, bu kadar zor geçen bir hastalık olduğunu bilseydim kararım aynı mı olurdu emin değilim. Yaklaşık üç gün boyunca çok şiddetli olarak kustu. Ağızdan neredeyse hiç besleyemedik, ateşin ve susuz kalmanın etkisiyle yavrum kollarımda neredeyse baygın yattı bu süre boyunca. Doktorlar damar yolu açarak sıvı takviyesine karar verdiler. Ama zaten zor bulunan damarlar hastalığın da etkisiyle iyice kayboldular. Ellerinden, kollarından hatta ayaklarından damar bulabilmek için uğraştılar. Hayatımda geçirdiğim en kötü dakikalardı. Hatırlayınca hala kalbim sıkışıyor, gözlerim doluyor.
Bir annenin dinlemesi gereken en önemli sesin, kendi iç sesi olması gerektiğine bu günlerde emin oldum.İkinci doğumgününü kutlamaya hazırlanırken, ben antibiyotik kullanmak zorunda kaldığımdan on gün kadar emzirmeye ara vermiştim. Bütün yorumlara, tavsiyelere kulağımı tıkayıp, ilaç bitince devam etmiştim, belki Zeynep çok rahat bırakabilecekken...Bıraksaydık emzirmeme rağmen çok zor geçen bu günler nasıl geçerdi bilmiyorum. Yeni katı gıdalara başlayan bebekler gibi çay kaşığıyla verdik meyve suyunu, çorbasını...Kusma ve ateş kesildikten sonra yaklaşık on gün süren bir ishal başladı. Yataktan kalkıp yanıma geldiğinde omuzlarına, hatta neredeyse saçlarına kadar batmış olduğunu görünce hayatımın şoklarından birini yaşamıştım.
İdrar kültürünün sonucunda idrar yolları enfeksiyonu çıkınca ve ikinci enfeksiyonu geçiriyor olunca, nefroloji yolları göründü bize...Hastalık günlerinden sonra büyük bir hastane ve beyaz önlüklü abla fobisi başlayan Zeynep'le zor oldu yeniden tahliller,ultrasonlar. Kültür temiz çıktı, ohh diyelim artık derken ultrason raporuna düşülen bir notla beynimden vurulmuşa döndüm; Sağ overde birkaç adet follikül (yumurta gelişimi) saptanmıştır.Takibi ve kontrolü...Nefrolojide ki doktorumuz -çok ciddi birşey olduğunu düşünmüyorum- destekleriyle birlikte endokrinolojiye yönlendirdi ve benim için bilinmezlerle dolu günler başladı yine. Uzun bir öngörüşme yapıldı önce, beslenme alışkanlıklarımızdan, tarım ilacına maruz kalıp kalmadığına kadar...Kemik yaşı tesbiti, tekrar ultrason, hormonlarına bakılması için kan tahlilleri...Neyse ki herşey şu an için normal ve olması gereken sınırlarda. Ama üç ay sonra bütün tahliller tekrarlanacak.
Yaşıtlarına göre fiziksel olarak yapılı olsa da yediği abur cubur evde yaptığım pekmezli, ballı kek, kurabiyelerden ibaret olan, danino manino'nun ne olduğunu bilmeyen, ne hazır mama yiyen ne anne sütüne en yakın oldugu iddia edilen çocuk sütlerinden içen, çikolatayı bile sınırlı tüketen, hazır meyve suyu, kakaolu, muzlu, bilmemneli süt içmişliği bir elin parmağını geçmeyen, meyvesi sebzesi %100 olmasa da elimden geldigince organik seçilen, bazen içim gitse de ne bebe losyonu, kremi, yagı, cok dogal oldugu iddia edilse de kullanmadığım, birkac ay oncesine kadar dogal zeytinyagı sabunlarıyla yıkadığım, şampuanı bile yeni yeni kullandığım bebegim, az bir olasılık da olsa erken ergenlik süphesiyle takip altına alındı. Hayat bazen ne garip sürprizler yapıyor!!!!

21 Nisan 2010 Çarşamba

Mektup Arkadaşlarımıza...

Montessori Eğitimi Mail Grubunda Sevgili Banu'nun önerisiyle yeni bir aktiviteye başladık. Belirli dönemlerde, özel günlerde belirlediğimiz standart ölçüde kağıtlara çocuklarımızın yaptığı resimleri, çekilişle belirlediğimiz gruptaki arkadaşlarımıza göndererek, bize gelen resimleri de biriktererek, belki zaman içerisinde güzel ve çok anlamlı bir koleksiyon sahibi olacağız.
Her tür boya, kağıt, malzeme ve çalışma serbest olmasına rağmen ilk resimleri için Zeynoş en favorisi olan parmak boyalarını ağırlıkla kullandı ve kağıtları önüne koyar koymaz elinin izini çıkardı. Burada eline fırça vererek ufak bir müdahelede bulundum, elini boyaya batırıp izini çıkarınca çok yoğun bir boya katmanı oluştuğundan, fırçayla önce elini boyadı/k, sonra izini çıkardı. Elindeki izler,kıvrımlar daha net çıktı böylece. Daha sonra elini yumruk yapıp, serçe parmağı tarafında oluşan kıvrımları boyayarak, sağ ve sol yumruğuyla bitişik olarak kağıda baskı yaparak minik kalpler oluşturduk her kağıda. Son olarak da süngerden kesilmiş çiçekle sarı çiçekler yaptı. Renkleri kendisi seçti. Kuruduktan sonra özellikle masasında bıraktım resimleri, ortada duran boyaları ile birşeyler çizecek mi diye...Keçeli kalemlerle kendince minik minik notlar düşmüş üzerine :)
Dün akşam da resimlerinin arkasına kendi resmini yapıştırdık, ben adını ve yaşını yazdım, Zeynep'te imzaladı:) Zarfları da kalplerle süsledi.
Gönderen bölümünde Zeynep Bulut yazan, alıcıları ise Sevgili Ada, Erva ve İnci olan üç adet zarf iş çıkışı postaya verilmek üzere çantamda bekliyor:)

13 Nisan 2010 Salı

Üç Küçük Kuzucuk

Pembe Kurbağa Tiyatrosu'nun sezonun son oyununu oynacağını öğrenince, pazar sabahı kargalar bile kahvaltısını yapmadan yollara düştük. Zeynep güneş gözlükleri, mikili tacıyla benden önce hazırdı. Güzel bir anne-kız kahvaltısından sonra programımızı "Üç Küçük Kuzucuk" adlı oyun olarak belirledik. Özellikle 3 yaş ve öncesi için benzer başka bir oyun var mı bilmiyorum. Ama 2 ayda bir değişen bu oyunu merakla izleyen, belki daha yürüyemeyen, konuşamayan, yaşında bile olmayan bebekleri görünce daha önce neden keşfetmedim diye üzüldüm. Orada izlediğimiz ikinci oyundu. Zeynep özellikle danslı,müzikli oyunları keyifle,çoğu zaman gözünü bile kırpmadan izlemesine rağmen, "Ponpon Kuyruğun Pastası" nı kucağımda, kapının önünde, mızıldanarak, göz ucuyla izlemişti. Geç kaldığımız için, salona girdiğimiz an ışıklar kapanıp oyun başlayınca, bir de nereye otursak paniği yaşayınca, ortamlara alışmak için ön hazırlığa ve biraz zamana ihtiyaç duyan Zeynoş çok huzursuzlanmıştı. Bu defa yarım saat önce salondaydık. Artık hemen her haftasonunu "Kızlar Çetesi"yle birlikte geçirdiğimizden, yolda ve içeri girer girmez, Ada, Miya ve Sel'i sordu defalarca. Sezonun son oyunu olması nedeniyle çok kalabalıktı salon ve 3 yaşın oldukça üzerinde çocuklar da vardı. Onların oyuna katılımları daha farklı olunca ufak kuzucuklara biraz haksızlık gibi geldi. Zeynep "Üç Küçük Kuzucuk" u dikkatle ve keyifle izledi. Oyun sonunda gayet mutlu dans etti. Kuzucuklar gibi bizde kapı çalınca açmadan önce soruyoruz artık; - Kim o? Kim o? Kimsin kimsin sen? Bu aralar uykudan önce, üç küçük "kuzucuk, anneleri ve kurabiye canavarı kurt" masalını anlatıyoruz:)

9 Nisan 2010 Cuma

Bizim Evin Halleri

Son bir ayda, 32 yıllık hayatımda duymadığım kadar çok hayır duydum. En sık kullandığı diğer kelimeler ise men (ben) ve bizim. Bunların dışında -canı isterse- etrafında ki herşeyin adını biliyor, söylüyor. Ama cümle kurmuyor henüz. İşaretlerle, mimiklerle derdini anlatmayı tercih ediyor. 9 aylıkken konuşan bir anne olarak kafama çok taktığım bu durum hakkında, 2 yaş kontrolünde doktordan -Konuşmaya ihtiyaç duymuyor ki...Anlamayın biraz uyarısı almıştım. Sevgili Çiğdem ve Banu'nun uyarılarıyla da farkettim ki -ıhh ıhh'daki ı'nın tonundan anlayıveriyorum ne dediğini...Ama ben anlamamazlıktan gelsem, haftanın 5 günü birlikte olduğumuz anneanne, dede, teyzelerden biri çözüyor ne istediğini...
Son günlerde en favori oyuncakları Çınar'ın annesi Sermin'in doğumgününde aldığı, etek-bluz-ayakkabılardan farklı kombinasyonlar yapıp kızı giydirdiği puzzle ve sponsoru Aslıhan Teyzesinin (biraz tuzluca) aldığı Melissa & Dough ahşap mıknatıslı giydirme oyunu. Zeynep şimdiye kadar çok az oyuncakla bu kadar uzun süreli ve severek oynadı. Eline boya, kağıt almadığı gün geçmiyor gibi. Annemlerde daha masum çalışmalar yapıyoruz, kendi evimizde ise sulu boyalar, parmak boyaları, keçeli kalemler çıkıyor ortaya...Dün akşam elma baskısıyla başladık, parmaklarla serbest boyama, sünger baskısı derken, fırçayla tırnaklarına kendince mavi oje sürmeye başlayınca bitirdik.

Eylül ayında Zeynep evimize 3 dakikalık mesafede bulunan, çalıştığım kurumun kreşine başlayacak. Geçen hafta dilekçeyi verdim ve geri sayıma başladık...

19 Mart 2010 Cuma

Kızlar Çetesi'nin 1. Tanışma Yıldönümü

Geçen sene bu günlerde, Sevgili Çiğdem'den gelen bir davet maili ile başladı bizim çetenin hikayesi...Montessori Eğitimi mail grubunun Ankara'lı üyelerinden yakın yaş grubu çocukları ve anneleri buluşmasına memnuniyetle katıldık. O gün temelleri atılan kızlar çetesi (ve anneleri) arasında dostluk her geçen gün daha da sağlamlaştı. Bu 1 sene içinde hepimiz ilkler, hastalıklar, sevinçler, üzüntüler yaşadık. En dost bildiklerim yokken, Sevgili Banu, Çiğdem ve Umur (alfabetik sırayla yazılmıştır:) bir telefon kadar uzağımda olduklarını hep hissettirdiler. Seslerini bile duymak hep güç verdi, mutlu etti. Kızımın arkadaşları var, ne güzel diye sevinirken bir baktım bu 3 muhteşem kadın benim hayatımda önemli insanlardan olmuşlar.
O kocaman yüreklerinizle bildiğiniz, aldığınız, gördüğünüz herşeyi paylaştığınız için...
Bazen (fakında olmasanız da en ihtiyacım olduğu anlarda) - Nasılsın? Sesini duymak için aradım" diyen telefonlarınız için...
Ivır zıvırlarınızla zaten dolu olan arabalarınızda bize her zaman yer açtığınız için :)
................................
Arkadaşlığınız, dostluğunuz için TEŞEKKÜRLER!!!
İyi ki 21 Mart 2009 Cumartesi günü o buluşmaya gelmişiz :)

18 Mart 2010 Perşembe

Kısa Kısa...

- Neredeyse yenisi geldi ama geçen haftasonunu yazamadım fırsat bulup. Benim bile yorgunluktan pilimin bittiği ama Zeynoşun sesini çıkarmadığı, dolu dolu 2 gün geçirdik. Cumartesi sabahı katıldığımız en kalabalık Orff dersinde şarkılar söyledik,oynadık,zıpladık,çok eğlendik. Çıkışta akşam üzeri programımıza enerji toplayalım diye Banu&Mira'larda mola verdik. Akşama doğru Kukla Kebap'ta Sevgili Naile'yle tanıştık,ne iyi ettik:) Yiğit'e "İyi Ki Doğdun" dedik.
Pazar sabahı Pembe Kurbağa Tiyatrosu'nda "Ponpon Kuyruğun Pastası"nı izle-me-dik. Zeynep bana sımsıkı sarılıp, son 5 dakikaya kadar, sahneye asla bakmayıp diğer çocukları izlemeyi tercih etti. Çıkışta Ankara'lı Nurturia anneleri buluşmasına -ceeee yaptık.
Pazar öğleden sonra programımız ise, Banu&Mira'dan aldığımız güçle, Zeynep'in artık taraması imkansız hale gelen tiftik saçlarını kestirmekti. Anneanne,teyze,anneden sonra tontişim ancak kendisine oje sürülmesi karşılığı saçlarının kesilmesine izin verdi.Benim küçük çocukta ojeli tırnak kabusum gerçekleşti,eve döner dönmez silindi. Saçlar çok güzel oldu:)

12 Mart 2010 Cuma

Dedeli Gezmeler...

Dedemiz büyük marketlerle rekabet edemeyip, küçük esnaf olmanın zorluklarına daha fazla katlanamayınca, yılların emeği, küçücük dükkanını kapatmak zorunda kaldı. Ailece çok üzüldüğümüz bu durumun tek sevineni Zeynep oldu sanırım. Dede ve anneanneyle her fırsatta bol gezmeli günler başladı. Bu gezmelerden bana düşen, akşam eve gelince günün fotoğraflarına bakıp iç geçirmek:)
Yeri gelmişken yazmadan geçemeyeceğim; çocuğunun bakıcısına ya da bakanına dışarıya çıkarması için izin vermeyen anneleri hiç anlamış değilim...
İki satırı bir saatte yazdım neredeyse...Sebep bugün işyerime gelen küçük misafirimdi. Bugün odamdan bir Zeynep geçti :)

26 Şubat 2010 Cuma

Tamam mı Devam mı ???

Zeynep'in 2. yaşını doldurduğu haftanın perşembe akşamı aniden başlayan kulak ağrısı bana sabaha kadar dakikaları saydırarak, korkunç bir gece geçirtti. Daha önce benzer bir ağrı yaşayan ne olduğunu bilir, yaşamayan da dilerim hiç bilmesin. Sabah olmasıyla kendimi kurum doktoruna zor attım, sonuç dış ve orta kulak iltihabı. Tedavisi ise biri antibiyotikli olmak üzere iki kulak damlası ve ağızdan alınacak antibiyotik. Bu ilaçları kullanırken Zeynep'i emzirmem mümkün değil. Oysa sabah çıkarken kızım -Anne m.e.m.e...diyerek uyandı ve ben doktora yetişme çabasıyla - Öğlen gelince görüşürüz annecim... diyerek apar topar evden çıktım. İlaç kullanma ve emzirmeyi kesme ihtimali hiç aklıma bile gelmemişti. O kadar korkunç bir ağrı çekiyordum ki ilaçları hemen kullanmaya başladım. Ama öğlen eve dönmemi bekleyen kuzuma nasıl anlatacağımı bilememek, hiç hazır olmadığım/ız bu ani gelişmeyle yüzleşmeye hazır olmamak beni çok sarstı. Çok kötü bir durumda olmama rağmen öğlene kadar eve gidecek cesareti bulamadım kendimde...(O gün sıkıntıyla attığım maili okur okumaz arayan Sevgili Banu, Çiğdem ve Umur, tekrar teşekkürler desteğiniz için :)
Daha önce yazmıştım, çok önemli bir sebep olmadıkça ya da Zeynep kendiliğinden bırakmadıkça emzirmeyi bırakmayı düşünmüyordum. Bu konuda koyduğum bir zaman yoktu ve ikimizin de henüz hazır olmadığını düşünüyordum. Emiyor olması Zeynep'in yemesini hiçbir şekilde olumsuz etkilemiyordu. Beni tek zorlayan gece çok sık uyanmasıydı ama bu da bırakmak için bir sebep değildi.
Öğlen gittiğimde çok açık bir şekilde konuştum kızımla, kulağımın (ve m.e.m.e'nin) hasta olduğunu, çok canımın yandığını, bir süre ilaçlar kullanmak zorunda olduğumu ve onu emziremeyeceğimi söyledim. Çok sakin dinledi ve beni ilaç içerken, kulağıma damla damlatırken görünce de gerçekten ikna oldu hasta olduğuma. Başta annem olmak üzere etrafımızda ki herkesin -Çok zor bırakır emmeyi- diye düşündüğü Zeyno'şum 10 günlük tedavi süresince -m.e.m.e diye tutturmadı hiç. Tabii ki mızmızlanmaları, huysuzlukları oldu, ilk iki gece ağlayarak uyandı, ama emmek yerine öptü, by by yaptı ve kapattı. Ben bile çok şaşkındım bu kadar yumuşak bir şekilde tamamladığımıza...
Ama gözardı ettiğim birşey vardı:) Kızım 2 yaşında olabilirdi ama hastalıkların bir süre devam ettiğini, ilaçlarımızı içince iyileştiğimizi gayet iyi anlamıştı. 10 gün boyunca sesi çıkmayan meleğim, ne zaman tedavi bitti ve ben iyileştim, bıraktığı yerden devam etmek istedi. Sadece öpüp, by by yapıp kapatırken, yine m.e.m.e ağıtları yakmaya başladı. Ben de bütün dış seslere kulağımı tıkayarak, sadece kendi içsesime güvenerek tekrar emzirmeye başladım;) 10 günlük aranın sağladığı alışkanlıkla gece emzirmesini kaldırdık. Gün içinde de daha az talep etmeye başladı. Bir süre de bu şekilde devam edeceğiz galiba...

10 Şubat 2010 Çarşamba

İyi Ki Doğdum, İyi Ki Doğurdum....

Bu 2 gün gecikmeli doğumgünü yazımız güzel kuzum...Kötü bir virüs üst solunum yollarımıza yerleşip bizi günlerce yatırınca, peşpeşe olan doğumgünlerimizi kutlayamadık. 8 Şubat'ta, dünyaya gözlerini açtığın saat 14.30'da, sen hastalıktan yorgun düşmüş, tıkalı burnunla zar zor nefes alıp uyumaya çalışırken kulağına fısıldadım seni ne kadar çok sevdiğimi, bu dünyada sahip olduğum en değerli varlık olduğunu...
Canim kızım, birkaç gündür hiç alışık olmadığım bir şekilde senin neşesiz, keyifsiz, hasta halin o kadar canımı acıttı ki...2 senedir şükürler olsun ki hasta görmedim ben seni. Bundan sonra da görmeyeyim inşallah. Allah hiçbir bebeğe, çocuğa çaresi olmayan hastalık vermesin.
Sen iyi ol yeter ki kızım, sağlıklı ol, huzurlu ol. Bana o maviş gözlerinle güzel güzel bak, annem diyerek sarıl. Ben senden aldığım güçle herşeyin altından kalkarım.
Seni herşeyden çok seviyorum...
(En sevdiğimiz resmimizi koydum bu yazıya, sen 2.5 aylıksın, ne güzel bakıyorsun annene :)

4 Şubat 2010 Perşembe

İyi Ki Doğdun Selin...

Kızlar Çetesi'nin Munise'si, Kartanemiz, Selin'imizin doğumgününü biraz gecikmeli olarak geçtiğimiz cumartesi kutladık. O kadar keyif aldık ki, o güne ait sadece resimler kalsın istemedim. Selin yine adına yakışır şekilde davranarak, ne oyuncaklarının elden ele gezmesine, ne kendisine gelen hediyelerin paketlerinin heyecanla bütün çocuklar tarafından açılmasına ses çıkardı. Birgün önce gün boyu elektriğin kesik olmasına rağmen, Çiğdem öyle güzel hazırlıklar yapmıştı ki, arkadaşımın pratikliğine, enerjisine bir kez daha hayran oldum.

Biraz önce farkettim ki Selin'in bloğunda çok güzel yazmış Sevgili Çiğdem o günü...Ben de kısa kısa unutulmaz anları not almak istedim...

- Selin'in 2 yaşa yönelik bütün korkulan davranışlardan uzak, gülenyüzü, paylaşımı, sevecenliğiyle melek gibi ortalarda dolanması...

-Kokoş kızımın tacı ve bir saniye bile kafasından çıkarmaması ve yere yatarak verdiği pozlar...

-Zeynep ve Selin'in sevgi dolu sarılmaları,öpüşmeleri :)

-Banu'nun yaptığı, hala unutamadığımız, unutamayacağımız kurabiye ev...

-Umur klasiği limonlu kurabiye...

-Görünütüsüyle, tadıyla muhteşem pasta...

-Ada'nın karnı acıkınca masada oturup sessizce, kendi kendine karnını doyurması ve bütün çocuklar elleriyle kurabiye eve girişmişken, kibar kızım Ada'nın elinde bıçağı keserek parçalar koparması :)

-Mira'nın birgün önceden başlayan keyifsizliğine rağmen, gıkını çıkarmadan ortalarda dolanması...

14 Ocak 2010 Perşembe

Zeynepçe - Türkçe Sözlük

bizizi : bilgisayar
bilizi : bilezik, kolye, küpe...her çeşit takının ortak adı
apsiii : upsy daisy...televizyon,çizgi film açın
manana : makarna
manene : mandalina, portakal
padade : patates
ne he : su ??? ne alaka, ben de anlamış değilim
acı : toz, pul, her türden biber
pide pideeee : ekmek, pide, lavaş, bazlama, gözleme...(üstüne basa basa iki defa söylenecek :)
opidi : kucağına al beni :)
abu : abi, amca
abba : abla
sütee : süt
manu : maymun
tedi : kedi
Adeee : Hande Teyzesi
Aaaşşşii : Aslıhan Teyzesi
etttt : et (t'yi bastırarak:)
Mönene : Annemin komşusu Münire Teyze
pişi : pişirin de yedirin :)
kiiii : kitap
uç : bir-iki-üç, hoppp, Zeynep havaya yapın
tee : çay
baaa : bal, pekmez
paaa : pat diye düştüm

5 Ocak 2010 Salı

Haftanın Rüküşü...

Sabah gözünü açar açmaz ilk yaptığı akşam yatarken zar zor ikna edip çıkarttığımız kolyelerini, bileziklerini, koca koca aksesuarlı taçlarını takmak...
Alışverişe çıktığımızda tercihleri hep pullu, parlak, simli, janjanlı, tüllü kıyafetler...
A.c.cessorize, C.laire's, A.ssortie'de kendini kaybediyor, bunlar en favori mağazaları...
Yaz tatilinde aldığımız sarı zilli eteğini bıraksam hergün ve heryere giderken giyecek.
Nereye saklasam eninde sonunda bulup geçiriyor üstüne...
Eline geçirdiği A.von kataloğu ile saatlerce oyalanıyor. Hayatında sadece evlendiği gün makyaj yaptırmış bir annesi olmasına rağmen ruj, rimel, vs tek tek gösteriyor ve nereye sürüleceğini biliyor...
Yeni bir bayanla tanıştığında ilk dikkat ettiği şey küpeleri. Senin küpen var, benim yok, anne -ıh ıh diyerek beni şikayet ediyor. Anneannesinin bütün baskısına rağmen kulaklarını deldirip küpe takmasına izin vermiyorum ya :=)
O da evde aksesuar olarak kullanılan taşlardan küpe yapıyor kendince...
Benimle kuaföre geldiğinde mutluluktan mest oluyor. Oturup saçlarını tarattırıyor, yetmiyor spreyi, fırçaları, fön makinesini gösteriyor.
Rahat etsin diye giydirdiğim eşofmanlara, beli lastikli pantalonlara tepki gösteriyor artık, etekler, elbiseler giymek istiyor...

BU GEÇİCİ BİR HEVESTİR DEĞİL Mİ :))))))