31 Ağustos 2009 Pazartesi

Zeynep @ Side

6 günlük Side kaçamağından sonra bugün Zeynep anneannesine ben de işime geri döndük. Nisan ayında iş bahanesiyle yaptığımız anne-kız başbaşa tatilimiz çok rahat ve keyifli geçmişti. "Benim kızım çok uyumludur,yine güzel bir tatil bizi bekliyor!" diye düşünerek yola çıktım, ama nihayetinde Zeynep henüz 18 aylık ve meşhur 2 yaşa yaklaştığının sinyallerini çok güçlü veren bir bebek ve tatilimiz bu defa düşündüğüm kadar rahat geçmedi. Bu defa kızkardeşim Aslıhan'la birlikteydik. Onun da yoğun bir çalışma döneminden sonra uzun zamandır ilk tatiliydi ve Zeynoşla yaşadığımız olumsuzluklardan ne kadar uzak tutmaya çalışsam da payına düşeni aldı tabii...Sanırım en az 5-6 sene bizimle ya da başka herhangi bir bebekle tatile çıkmaz :)
Ankara'ya özellikle Konya üzerinden yakın olması ve denizinin sığ, sahilinin kum olmasından dolayı Side-Kumköy'ü tercih ettik. Otobüsle gittik ve döndük. Yola çıktıktan yarım saat sonra bizim için macera başladı. Saat 23:30 için almıştım biletleri, yanlış bir tercihmiş. Öğlen uykusunu da normalden daha az uyuyan ve yorgunluktan iyice saçmalayan Zeynep'i otobüs saatine kadar oyalamak gerçekten zordu. Uyutmak istemedim,çünkü evden çıkarken, terminalde v.s. uyanma ve sonrasında geceye cin gibi devam etme olasılığı çok yüksekti. Otobüs hareket edince hemen uyur ve sabaha kadar uyanmaz planım işlemedi ne yazık ki. Servisin bitmesi ve ışıkların kapanması da 1 saat kadar sürünce Zeynep bir türlü uykuya geçemedi. İlk defa m.e.m.e'de işe yaramadı ve yaklaşık 15 dakika süren bir ağlama krizi sonrasında artık baygın düşerek uyudu yavrum. En korktuğum ama en az ihtimal verdiğim şey başıma gelmişti.

5 gün boyunca da Zeynep'in sebepsiz ağlamaları çok sık tekrarladı ne yazık ki..Sevgili Çiğdem'in tabiriyle tam post-it sendromu yaşadık hem de en güçlü yapışan türünden. Ankara'da teyzelerine çok düşkün olan, onlar olmadan hiçbirşey yapmak istemeyen, zaman zaman bana tercih eden kızım yemek almama dahi izin vermedi. Ya kucağımda ya m.e.m.e.deydi tatil boyunca. Bu tatille ilgili en iyi olarak hatırlayacağım şey Zeynoşun denizi çok sevmesi oldu. Özellikle sarı şeker Arda'nın havuzdan kaptığı düşünülen bir bakteri yüzünden hastalanması hatta hastanede yatmasına çok üzülmüştüm ve kesinlikle kızımı havuza sokmama kararı almıştım. Deniz çok güzeldi, havuzu hiç aramadık neyse ki! Ama sahilde kumdan kaleler yapma hayallerimiz de suya düştü, bizim kontes kuma ayağını dahi değmedi. Plajda eline-yüzüne-ayağına bulaşan kumları temizlemek için uğraştık durduk. Teyzesinin hevesle aldığı ve evde unuttuğumuz için yoldan dönüp aldığımız,binbir güçlükle şişirdiğimiz simitte kullanılmadan dönen eşyalarımızın arasında yerini aldı.

Bu tatilde yaşadığımız bir başka ilk Zeynep'in hemen hemen hiçbir şey yemeyerek sadece pilavla ve akşamları en azından masada oturmasını sağlamak için eline verdiğimiz dondurmayla beslenmesi oldu. (Resimlerdeki şirin hallerine bakmayın, yemek salonuna girmek dahi istemedi) Yemeyen çocuk çok zormuş, bunu anladım. Uzaktan ahkam kesmek çok kolaymış. Çocuğun yemezse sen ne kadar yesen de doymuyormuşsun. İyi ki hala emziriyorum diye çok dua ettim.

Akşamlarımız tabii ki Mini-Disco'da geçti. Zeynepcim çocuklara pek takılmayıp kendi başına gayet cool dans etti. Özellikle sarı zilli elbisesiyle ortalığı yıktı. Fotoğraflarda görünen yeşil tişörtlü sarı şeker çocuğa pek bir hayran oldu. Etrafında dolandı durdu,ama çocuk yüz vermedi kızıma. İlk kalp kırıklığını da yaşamış oldu:) Boşver kuzum benim, kendi kaybetti o sarı çipil oğlan...

Dönüşte başka bir hata yaptım ve gece için aldığımız bileti gündüz 12:45 için değiştirdim. Biner binmez de öğle uykusuna daldı ve 1.5 saat kadar ne iyi etmişim diye sevindim. Ama sonrasını ne siz sorun ne de ben anlatayım. Ankara'ya girene kadar Zeynep hanımı oyalamak için çantalardan neler çıkmadı, kimler seferber olmadı...Dakikaları ve kilometreleri saymak ne demekmiş öğrendim.

Bu 5 gün boyunca en çok Miracığın annesi sevgili Banu'yu andım. Dönünce Ona da anlattım. Uzaktan ne kadar keyifli görünüyor yaptıkları seyahatlar. Ama her zaman melek olamıyor çocuklarımız ve böyle zamanlarda tatil için bile olsa ne kadar zor evinden, bildiğin çevreden uzak olmak. Herşeye rağmen 24 saat doya doya kızımla olmak,onunla uyumak - uyanmak bana çok iyi geldi.

Hande Teyzeme...



19 Ağustos 2009 Çarşamba

anne = m.e.m.e

İş dönüşü servisten en büyük aşkına kavuşacak olmanın heyecanıyla inen anne Nes, anneannesiyle kendisini karşılamaya çıkan yavrusu Zey'e doğru koşar adımlarla gider. Belli ki yavru Zey'de heyecanla beklemekte, sevinçle ellerini çırpmaktadır. Anne Nes uzaktan -anne, anne olarak anladığı sözcüklerin aslında -m.e.m.e, m.e.m.e olduğunu yavrusuna yaklaşınca farkeder. Zey annesinin gelişine değil, yukarıda adı geçenlerin gelişine sevinmektedir. Yavru Zey kavuşma anını abartınca anne-kız soluğu evlerinde alırlar ve fotoğrafta görülen pozisyonda en güzel dakikalarını geçirirler :)



10 Ağustos 2009 Pazartesi

Zeynep 1,5 yaşında...

Günler, haftalar, aylar derken bir yarım yıl daha kattık yaşına...Doğduğun günden bugüne kadar çekilen resimlere bakıyorum ve inanamıyorum. Senden önce de zaman hızlı akardı ama şimdi bambaşka...Her geçen gün daha da büyüdüğünü, yepyeni becerilerin,tercihlerinle küçük bir insan olduğunu görmek çok gururlandırıyor beni! Gülerek-ağlayarak, sevinerek-üzülerek, bazen yetersiz hissettiğim, korktuğum, endişe duyduğum, ama gözlerine bakıp ellerini tutunca ihtiyacım olan gücü bulduğum 18 ay geçirdik seninle...
Güzel kızım, benim yaşam gücüm, sahip olduğum en büyük zenginliksin! Seni ne istediğini bilen, gururlu, ayaklarının üzerinde durabilen bir insan olarak yetiştirebilmek en büyük dileğim.
SENİ ÇOK SEVİYORUM !!!

5 Ağustos 2009 Çarşamba

Pazar günümüz böyle geçti...

Pazar sabahı evde yapılacak işleri bitirip kızıyla dışarılara çıkmak için koşturup duran anne Nes, birara sesi soluğu çıkmayan ve kendisini sevindiren yavrusu Zey'i, yeni temizlediği mutfakta resimlerde gördüğünüz şekilde bulunca ne yapar?
-Aferin güzel kızım, ince motor becerilerini geliştirecek ne güzel aktivite yaratmışsın kendine.... diyerek en sevimli yüz ifadesiyle mutfağı tekrar temizler :) Çünkü yavru Zey, uzun zamandır ilk defa bu kadar konsantre olmuş bir halde yere döktüğü pasta süslerini tek tek,minik parmaklarıyla kavanoza doldurmaktadır. (Not: Bu aktivite hiçbir şekilde tavsiye edilmezzzzz...en azından pasta süsleriyle yapılması tavsiye edilmez :)
Mutfağımızın süslerini bir güzel temizledikten, kuzumun yemeği ve uykusundan sonra akşamüzeri Bahçelievler 7. caddenin sonunda, Milli Kütüphanenin karşısında bulunan Adnan Ötüken Parkına gittik. Çocukluğu ve ilk gençlik yılları Bahçelievler semtinde geçmiş biri olarak bu parkın çocukluk anılarımda yeri büyüktür. Kendi çocukluğumda oynadığım,gezdiğim yerlere şimdi kendi çocuğumla gitmek çok başka bir keyif veriyor. Gerçi daha çok içiçe geçmiş, yüksek, uzun ve çok çeşitli kaydıraklar Zeynep'e hitap etmedi. Daha doğrusu bana hitap etmedi:) birara kendi başına, bana by by yapıp en yüksek kaydırağın merdivenlerine tırmanmaya başlayınca O'nu indirme çabam seyredenleri eğlendirmiştir herhalde...Kuzum parktaki zamanını daha çok taş toplayarak,sonra onları dizerek, çiçekleri severek geçirdi.
Bahçelievler 7.caddeye gidip yine çocukluğumun dondurmacısı SİM'den dondurma yemeden dönmek olur mu? Tabii ki olmaz, ben dondurmamı hızlıca yerken Zeynep kızım külah üstü az dondurmayla oyalandı. Sim'in külahları dondurmasından daha lezzetli bence...ve resimde gördüğünüz komik ötesi tacı küçük hanım kendi seçti...Ben daha sade birşey almak için girmiştim, bunu gördü ve bırakmadı. Yolda bakan dönüp bir daha baktı:)
Bu kız kokoş birşey mi olacak yoksa ???
Yaz ayları bizim ailede doğumgünü patlamalarının yaşandığı aylardır. Bu doğumgünü kutlamaları en çok Zeynoşun hoşuna gidiyor. Pazar günü de canım annemin 52. yaşını kutladık. Allah büyüklerimizi uzun yıllar,sağlıkla başımızdan eksik etmesin inşallah...


3 Ağustos 2009 Pazartesi

Zeynep & Ada @ Mini-Town

Sevgili Umur ve Ada'yla çok eğlenceli bir cumartesi günü geçirdik. Öyle ki saatlerin nasıl geçtiğini bile anlamadık ve kızların uyku saatleri gelince eve dönmeyi akıl edebildik. Bize kalsa sabahı ederdik herhalde değil mi Umur:=)
Birkaç gün süren nereye gidelim konulu mail trafiğinden sonra Mini-Town'da karar kıldık. Pişman da olmadık. Çünkü bütün anneler bilir ki, çocuklarla biryere gitmeden önce düşündüğümüz bir sürü ayrıntı,aradığımız özellik var rahat edebilmek için. Mini-Town'u Ada'nın bloğunda ve Bebekle Gidilecek Mekanlar bloğunda Umur çok güzel anlatmış. Resimler de kızların ne kadar çok eğlendiklerini anlatmıyor mu?
Mini-Town'a çocuklardan önce bizim bayılmamız hatta sevindirik olmamız ve hatta Umur'un çocuklardan önce oyuncakların başına geçmesi, Ada'nın 3 defa annesini alt değiştirmeye götürmesiyle kendi rekorunu kırması, kızların o kadar oyuncak- müzik aleti-aktivite içinde gözetmen ablanın bileziklerine, küpelerine takmaları ve hatta paylaşamayıp seslerini yükseltmeleri, temiz-titiz su damlasının ıslak mendillerle bir güzel sihirli aynaları temizlemesi, Zeynep'in 1 saat boyunca bana pek pas vermeyerek gözetmen ablasının peşinde dolanması, gitmek istediği yere O'nun elinden tutarak giderek ve ilk defa bir yabancıya bu yakınlığı göstererek beni şaşkınlık ve sevinç/üzüntü karışımı bir duygu içerisinde bırakması....günün unutulmazlarıydı.
Mini-Town'da oyun için süremiz dolunca hızını alamayan muhteşem dörtlü olarak kendimizi Galleria'da bulduk. Umur'un dahice planıyla alışveriş arabalarından birinin konforlu hale getirip kızları oturttuk ama saltanatları kısa sürdü ne yazık ki... Zemin katta bulunan oyun merkezinden de uzunnncaaaaa bir süre çıkamadık. Sevgili arkadaşım Umur minyon olmasının da avantajını kullanarak, kızları da bahane ederek top havuzunda bir güzel tırmandı, oynadı, kaydı:=) (bkz: file arkasındaki resimler)
Sonrasında kızlar kısa bir süre içinde olsa bize oturma ve birşeyler içme fırsatı verdiler. Zamanla bu süre artar umarım...
Günü yorulmuş ama çok eğlenmiş olarak noktaladık. Öyle ki Zeynep belki de ilk defa birkaç saat kesintisiz uyudu.