26 Mayıs 2010 Çarşamba

Nerelerdeydik...

Bir aydan fazla olmuş bloğa yazmayalı...Ufak tefek soğuk algınlıkları dışında hastalığını bilmediğimiz Zeynep, en yoğun hastane ziyaretlerini yaptı bu son bir ayda...Arka arkaya çocuk acille, serumla, iğnelerle, damar yolu açmayla, tahlillerle, nefrolojiyle, endokrinolojiyle tanıştı/k. Nisan ayının son salı akşamı işten döndüğümde, Zeyno'nun üstünü değiştiriyordu annem. Arka arkaya iki defa kusmuş. Bebeklik kusmalarını saymazsak, ilk defa başımıza geliyordu. Üşüttü herhalde ya da birşey dokundu diye geçmesini beklerken, saatler ilerledikçe şiddetlendi, içtiği bir yudum su bile midesinde durmamaya başlayınca, kuzum iyice halsizleşince, bir de ateşi 39'u bulunca soluğu acilde aldık. Zar zor verdiğimiz idrar ve kan tahlilleri temiz çıkınca, benim de aklımdan geçen olasılığı doktordan duyduk; "rota virüsü enfeksiyonu olabilir". Bu tanının konulması sadece dışkıda yapılan bir testle mümkünmüş. Zar zor iki günün sonunda yaptı kakasını ve tahmin ettiğimiz teşhis konuldu. Zeynep'e rota virüsü aşısı yaptırmamıştım, bu kadar zor geçen bir hastalık olduğunu bilseydim kararım aynı mı olurdu emin değilim. Yaklaşık üç gün boyunca çok şiddetli olarak kustu. Ağızdan neredeyse hiç besleyemedik, ateşin ve susuz kalmanın etkisiyle yavrum kollarımda neredeyse baygın yattı bu süre boyunca. Doktorlar damar yolu açarak sıvı takviyesine karar verdiler. Ama zaten zor bulunan damarlar hastalığın da etkisiyle iyice kayboldular. Ellerinden, kollarından hatta ayaklarından damar bulabilmek için uğraştılar. Hayatımda geçirdiğim en kötü dakikalardı. Hatırlayınca hala kalbim sıkışıyor, gözlerim doluyor.
Bir annenin dinlemesi gereken en önemli sesin, kendi iç sesi olması gerektiğine bu günlerde emin oldum.İkinci doğumgününü kutlamaya hazırlanırken, ben antibiyotik kullanmak zorunda kaldığımdan on gün kadar emzirmeye ara vermiştim. Bütün yorumlara, tavsiyelere kulağımı tıkayıp, ilaç bitince devam etmiştim, belki Zeynep çok rahat bırakabilecekken...Bıraksaydık emzirmeme rağmen çok zor geçen bu günler nasıl geçerdi bilmiyorum. Yeni katı gıdalara başlayan bebekler gibi çay kaşığıyla verdik meyve suyunu, çorbasını...Kusma ve ateş kesildikten sonra yaklaşık on gün süren bir ishal başladı. Yataktan kalkıp yanıma geldiğinde omuzlarına, hatta neredeyse saçlarına kadar batmış olduğunu görünce hayatımın şoklarından birini yaşamıştım.
İdrar kültürünün sonucunda idrar yolları enfeksiyonu çıkınca ve ikinci enfeksiyonu geçiriyor olunca, nefroloji yolları göründü bize...Hastalık günlerinden sonra büyük bir hastane ve beyaz önlüklü abla fobisi başlayan Zeynep'le zor oldu yeniden tahliller,ultrasonlar. Kültür temiz çıktı, ohh diyelim artık derken ultrason raporuna düşülen bir notla beynimden vurulmuşa döndüm; Sağ overde birkaç adet follikül (yumurta gelişimi) saptanmıştır.Takibi ve kontrolü...Nefrolojide ki doktorumuz -çok ciddi birşey olduğunu düşünmüyorum- destekleriyle birlikte endokrinolojiye yönlendirdi ve benim için bilinmezlerle dolu günler başladı yine. Uzun bir öngörüşme yapıldı önce, beslenme alışkanlıklarımızdan, tarım ilacına maruz kalıp kalmadığına kadar...Kemik yaşı tesbiti, tekrar ultrason, hormonlarına bakılması için kan tahlilleri...Neyse ki herşey şu an için normal ve olması gereken sınırlarda. Ama üç ay sonra bütün tahliller tekrarlanacak.
Yaşıtlarına göre fiziksel olarak yapılı olsa da yediği abur cubur evde yaptığım pekmezli, ballı kek, kurabiyelerden ibaret olan, danino manino'nun ne olduğunu bilmeyen, ne hazır mama yiyen ne anne sütüne en yakın oldugu iddia edilen çocuk sütlerinden içen, çikolatayı bile sınırlı tüketen, hazır meyve suyu, kakaolu, muzlu, bilmemneli süt içmişliği bir elin parmağını geçmeyen, meyvesi sebzesi %100 olmasa da elimden geldigince organik seçilen, bazen içim gitse de ne bebe losyonu, kremi, yagı, cok dogal oldugu iddia edilse de kullanmadığım, birkac ay oncesine kadar dogal zeytinyagı sabunlarıyla yıkadığım, şampuanı bile yeni yeni kullandığım bebegim, az bir olasılık da olsa erken ergenlik süphesiyle takip altına alındı. Hayat bazen ne garip sürprizler yapıyor!!!!