Zeynep'ten önce, pazartesi günü güle oynaya işe gelen, burada dinleniyoruz diyen hatunları hiç anlayamazdım. Cuma günü de izinli olunca, koşturmayla geçen üç günün sonunda -yarın işe gideceğim, ne güzel- diye düşünürken yakaladım kendimi..tabii beraberinde bir suçluluk duygusu:( Dışarıda halledilmesi gereken işler, temizlenmesi gereken bir ev, yapılması gereken yığınla ütü, yemek, çalışılması gereken bir kurum içi sınav (sadece 1 hafta kaldı :( , enerjisinin ve merak duygusunun doruğunda ilgi bekleyen 1.5 yaşında bir çocuk...derken dün akşam çok yorgun olduğumu hissettim ilk defa! Hiçbir şeye yetemiyorum, çocuğuma vakit ayıramıyorum, niye diğer süper anneler gibi olamıyorum diye düşünceler beynimi kemirdi durdu.
Bu sabah masamda çayıma takıldı gözüm, sadece işyerinde sıcak çay içebildiğimi, hafta içi öğlen yemeklerini soğutmadan sakin bir biçimde yiyebildiğimi düşündüm. Yine kızdı diğer yanım. Ama işin çok olmadığı, sessiz sakin bir pazartesi sabahı çayımı içip, tostumu yemek, gazetelere gözatmak iyi geldi.
Haftasonları çoğu zaman, evde yapılması gerekenleri gözüm görmeden sadece Zeynep'e vakit ayırmaya çalışıyorum. Ama sonuçta ne kadar ertelense de yapılması gerekenler yine beni bekliyor. Dün ben odasını temizlemeye çalışırken peşimde dolanıp duran kuzum deterjanlı kovaya ellerini sokunca biraz sesimi yükselttim, şaşırıp kalan yavrumun iki dudağını büzmesi gözümün önünden gitmiyor.
Zeynoşun sağ gözünde ufak bir kızarıklık vardı akşam, biraz korkuttu beni..Sormak için aradım annemi biraz önce, yavrumun sesini duyunca da şimdiden içim sızladı, nasıl özledim.
Şartlar başka olsaydı, çalışmam gerekmeseydi kararım ne olurdu, bunu da bilmiyorum. Benim için karmakarışık duygularla başladı bu hafta......
Not : Resimler 2 hafta önce Ankara Üniversitesi kampüsü içinde Akademi Cafe'de yaptığımız Ankara'lı bebekler ve anneleri buluşmasından...Tembellik edip yazamadım bir türlü